Tarih, insanların yaşadığı, gördüğü ya da duyduğu olayları herhangi bir yolla kayıt altına aldığı bir bilimdir. Olayların kayıt altına alınması sadece yazılarla olmaz; aynı zamanda resimler ya da buluntularla da yapılabilir. En sağlıklı kayıt altına alma metodu yazıdır. Bununla birlikte, yazının icadına kadar geçen süreçte insanlar, duvarlara vb. yerlere korktukları, saygı duydukları ya da kendileri için önem arz eden olayları ya da figürleri çizmişlerdir. Bu tür ilkel kayıt yöntemleri, toplulukların kültürel hafızalarının bir parçası haline gelmiş ve sonraki nesillere bilgi aktarımının ilk örneklerini oluşturmuştur. Yüzyıllar boyunca, yaşadıkları coğrafyalara uygun bir şekilde kullandıkları ürünler için çeşitli eşyalar kullanmışlar ve bu eşyaların bir kısmı bugüne kadar gelmiştir. Bu eşyaların şekli, biçimi ve yapıldığı malzemenin incelenmesiyle bizlere birçok bilgi vermiştir. Örneğin, bir toplumun ekonomisi, sanatı ve sosyal yapısı hakkında çömlek, alet veya diğer kalıntılar üzerinden çıkarımlar yapılabilmektedir.
Aynı zamanda, insanlar yazının bulunmasına kadar olan süreçte gördükleri, duydukları ya da herhangi bir şekilde öğrendiklerini kulaktan kulağa aktarmışlardır. Bu aktarım süreci, toplumsal hafızanın oluşumunda önemli bir rol oynamış ve hikaye anlatıcılığı geleneğini başlatmıştır. Ancak tabii ki, bu saydığımız materyal ya da buluntular tarih hakkında net bilgiler içermeden sadece zan yoluyla bir şeyleri bilmemizi sağlamaktadır. Bu nedenle, tarihsel doğruluğu sağlamak için çok sayıda bilim dalına başvurmak gerekmektedir. Bu bilimlere arkeoloji öncülük etmektedir. Arkeolojinin sağladığı buluntular, tarih öncesi dönemlere dair daha derinlemesine bilgi edinmemizi sağlamaktadır.
Sümerlerin M.Ö. 3200 civarında çivi yazısını bulmasıyla beraber bu kayıt altına alma olayları daha geçerli ve net bilgiler haline gelmiştir. Çivi yazısı, insanların kayıt tutma ihtiyaçlarından dolayı Mezopotamya coğrafyasında icat edilmiştir. Bu buluş, tarihi olayların, ekonomik verilerin ve sosyal ilişkilerin daha sistematik bir şekilde kaydedilmesine olanak tanımış; dolayısıyla tarihin yanı sıra birçok bilim dalının gelişmesine de zemin hazırlamıştır. Kültürel etkileşimler sonucunda çeşitli uygarlıklar bu çivi yazısını geliştirmişler ve alfabeye dönüştürüp zamanın ilerlemesiyle birlikte bugünkü alfabelerin oluşması sağlanmıştır. Yazıyla beraber tarih bilimi de daha net bilgiler sağlaması sayesinde güvenilirliği artmış ve başka bilimler de tarihin aydınlatılmasına yardımcı olabilmiştir. Örneğin, nümizmatik, paleografya, diplomatika gibi alanlar, yazılı belgelerin ve paraların incelenmesi yoluyla tarihsel olayların anlaşılmasına katkı sağlamaktadır.
Bugün geldiğimiz noktada ise çok fazla metodolojik kaynaklara ve bilimsel çalışmalara sahibiz. Tarihi olayların ve süreçlerin daha iyi anlaşılması için disiplinlerarası bir yaklaşım benimsenmekte; tarihçiler, arkeologlar, antropologlar, sosyologlar ve diğer uzmanlar bir arada çalışarak daha kapsamlı bir anlayış geliştirmektedirler. Dolayısıyla bugün tarihin birçok alanında çok farklı çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar, insanların merak duygusuyla başlayan ve öğrenme hazzıyla devam eden süreçlerdir. Tarihi anlamak ve aktarmak, yalnızca bilgilendirmekle kalmayıp, aynı zamanda kültürel kimliğimizi de şekillendirmektedir. Son durumda ben de bu çalışma alanımı genişleterek, bazen metodolojik bazen deneme gibi yazılarla öğrendiklerimi sizlerle paylaşacağım. Sağlıkla kalın, kitapla kalın.
YUNUS EMRE'NİN KALEMİ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.
