Milliyetçilik ve Fikir Akımları: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e

Avrupa’da coğrafi keşifler, Rönesans, matbaanın yaygınlaşması, Fransız İhtilali ve bunlara katkısı olan filozof ve düşünürler çok yoğun bir süreç içerisinde son sürat üretkenliklerine devam ediyorlar ve aynı zamanda toplumlarının dışında çeşitli ulusları da etkisi altına alıyorlardı. İnsan hakları, aydınlanma, hürriyet, milliyetçilik gibi fikirsel konuların yanında askeri, teknik ve bilim alanlarında da hızlı bir etkileşim söz konusuydu. Bu dönemin dinamikleri, yalnızca Avrupa’yı değil, aynı zamanda dünya genelinde farklı toplumların sosyal yapısını ve düşünsel zeminini de derinden etkilemiştir. Özellikle, Avrupa’da bu gelişmeler yaşanırken 1820’li yıllarda Sultan II. Mahmut zamanında Osmanlı, ilk kez Avrupa’ya öğrenci gönderdi. Bu giden öğrencilere Batı dünyası Jön Türkler, Doğu dünyası ise Genç Osmanlılar diyordu. Öğrencilerin eğitimi, yalnızca belli başlı alanlarla kısıtlı kalmamış, sanat, felsefe, sosyoloji ve siyaset gibi birçok disiplini kapsayan geniş bir perspektife yayılmıştır. Osmanlı, 19. yüzyılda birçok alanda Avrupa’nın gerisinde kalmıştı. Bu geriliği engellemek ve bir an önce Avrupa’yı daha yakından tanıyıp teknik imkân ve gelişmelerini öğrenmek ve uygulamaya koymak üzere harekete geçti. Giden öğrenciler, devlet destekli bir şekilde ilerlediler; böylece devletin öngördüğü yenilikçi fikirlerin uygulanmasında önemli bir köprü görevi üstlendiler. Bu gençler, Avrupa’nın önemli başkentlerine, özellikle Fransa’ya gidiyorlardı. Zaten Fransa, Osmanlı’nın 18. yüzyıldan itibaren özellikle askeri alanda örnek aldığı bir ülke konumundaydı; Fransız askeri okulları, Osmanlı ordusunun modernleşmesinde kritik bir rol oynamıştır. Öyle ki ileride açılacak olan askeri ve diğer okullarda resmi yabancı dil Fransızcaydı. Bu öğrenciler kısa zaman içerisinde kendilerini çok geliştirmişler ve ülkeye döndüklerinde bunların uygulanması konusunda da çok çaba sarf etmişlerdir. Bu gençlerin üzerinde durduğu bazı çalışmalar şunlardır: Meşrutiyet (mevcut yönetimin yanında meclis açılması), sanayileşme, matbaanın yaygın kullanımı ve buna bağlı olarak Batı ve Doğu aydınlarının eserlerinin tercüme edilmesi ile kitle iletişim araçlarından gazete ve dergilerin basılması ve yayılması. Osmanlı’da gazete ve dergi basımları tiyatro oyunları, diğer edebi türler ile siyasi metin ve kitaplar, Avrupa’dan getirilen değerli eserlerin tercümesi ve çoğaltılması bu süreçten sonra yaşanmaya başlanmıştır. (1840’lar) Bu dönemde Osmanlı’da özellikle mektepliler, bunlara ulaşım sağlıyor, okuyor ve irdeleyip uyarlamaya çalışıyorlardı. Bu yenileşme hareketlerinin yöntemleri bazı kimseler tarafından benimsenmemesi, toplumda bazı çatırdıları gündeme getirmiş ve özellikle siyasi anlamda zor zamanlar yaşanmıştır. Bu dönemde yaşanan tartışmalar, dönemin aydınları arasında farklı görüşlerin ortaya çıkmasına ve bazen sert çatışmalara yol açmıştır. Bunların yanında Avrupa’da ortaya çıkan milliyetçilik akımı Osmanlı’nın içerisindeki azınlıklar tarafından da etkili bir şekilde kullanılmış (Sırp, Yunan isyanı ve Avrupalı devletlerin Osmanlı içerisinde yaşayan azınlıkları kışkırtması gibi) ve Osmanlı’yı bazı konularda yenilik yapmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu yenileşme çabaları, Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı gibi Osmanlı toplumunda din ayırt etmeksizin herkesi eşitleme ya da bazı konularda azınlıklara tavizler vererek bu baskıları azaltma yönüne doğru çaba sarf edilmiştir. Bunların yanı sıra bu dönemde aydınların, halk arasındaki bilinçlenme sürecine katkı sağlamak amacıyla birçok tartışma platformu oluşturdukları gözlemlenmiştir. Bu yoğun süreçler devam ederken Osmanlı’da bazı aydınlar içinde bulunulan durumları engellemek için bazı fikir akımları geliştirerek imparatorluğu korumak için savunma mekanizması geliştirmişlerdir. Bu aydınlar, hemen hemen bütün olayları yakından takip etmekle birlikte belirli şartlar altında fikir akımlarını sağlam bir temele oturtup bunları geliştirip toplum ve yöneticiler tarafından benimsenmesi için mücadele ediyorlardı. Bu fikir akımlarına da kısaca değinmek gerektiğini düşünüyorum, zira bu akımlar, Osmanlı’nın toplumsal ve siyasi yapısının dönüşümünde temel bir role sahip olmuştur. Yeni fikirlerin, yenilikçi bakış açılarıyla birleşerek toplumsal değişimi nasıl etkileyebileceği konusunda düşünmek, bu dönemin aydınlarının en önemli misyonları arasında yer alıyordu.

1-Osmanlıcılık: Bu fikir akımı, Osmanlı sınırlarında yaşayan herkesin Osmanlı vatandaşı olarak kabul edilmesidir. Din, dil, ırk ayrımı yapılmadan herkesi eşit bir vatandaş olarak görmek planlanmıştır. Bu fikir akımının önde gelen isimleri; Namık Kemal, Şinasi ve Mithat Paşa’dır. Osmanlıcılık, özellikle çok uluslu bir yapıya sahip olan Osmanlı İmparatorluğu’nun birliğini pekiştirme çabasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu fikrin merkezinde herkesin eşit haklara sahip olması ve özellikle azınlıkların kendilerini ayrı görmeyip isyan etmemesini sağlama inancı bulunmaktadır. Ancak azınlıklar her süreçte isyanlar çıkarmaya ve sürekli toplumsal alanda sorunlar çıkarmaya devam etmişlerdir. Özellikle, farklı etnik grupların kendi kimliklerini koruma arzusu, Osmanlıcılığın başarısını zora sokmuştur. Ayrıca Balkan Savaşları’nda gördüğümüz üzere bu fikir önem kaybetmiş ve imparatorluğun kurtuluşu için yeterli görülmemiştir. İmparatorluk, iç ve dış çatışmalarla başa çıkmaya çalışırken bu eşitlikçi ideallerin pratikte uygulanmasında ciddi zorluklar yaşamıştır. Bu durum, Osmanlıcılık fikrinin geçerliliği ve etkisi üzerine derin tartışmalara yol açmıştır.

2-İslamcılık (Ümmetçilik): Bu fikir akımında Müslümanların birleşmesi ve birlikte hareket ederek halifenin gölgesi altında ilerlemenin imparatorluğun kurtuluşunu sağlayacak formül olacağı benimsenmiştir. İslamcılık fikri din birliğini esas almıştır. Osmanlıcılık fikrinin bitmesinde azınlıkların (gayrimüslimlerin) ortaya çıkardığı etkenler malumdur; bu durum, toplumda derin bir ayrışma ve güvensizlik yaratmış, Müslüman topluluklar arasında dayanışma arayışını daha da pekiştirmiştir. Bu fikir akımının önde gelen isimleri; Mehmet Akif (Ersoy), Said Halim Paşa gibi düşünürler, eserleri ve söylemleriyle halkı bilinçlendirmeye çalışmışlardır. Bu fikir akımı, dönemin padişahı tarafından da benimsenmiş ve desteklenmiştir. (II. Abdulhamid) Sultan, İslamcılığın yanında durarak, bu akımın toplumsal bir kenetlenme yaratabileceğini ummuş ve bu bağlamda çeşitli projeler geliştirmiştir. Ancak bu fikir akımı, özellikle I. Dünya Savaşı sırasında yaşanan olaylar sebebiyle önem kaybetmiş ve imparatorluğun çöküşüne pek engel olamamıştır. Hicaz-Yemen Cephesi başta olmak üzere bugünkü Arap topraklarında Osmanlı’nın içinde bulunduğu durumlardan ötürü öneminin kaybolmasını söylemek yanlış olmaz; zira bu cephe komutanlarının bizzat hatıratlarında bu olaylardan detaylı olarak bahsedilmektedir. Zamanla savaşın getirdiği tahribat ve kaos, özellikle Arap milliyetçiliğinin yükselişiyle birlikte İslamcılığın etkisini azaltmış ve bu fikir akımı da istenilen sonucu vermeyince başka bir fikir akımı daha ortaya çıkmıştır. Daha radikal ve ulusalcı bir yönelim, toplumda yeni bir yön arayışının ifadesi olarak belirginleşmiştir. Bu süreç, Ortadoğu’nun siyasi yapısını köklü bir şekilde değiştiren önemli bir olgu haline gemiştir.

3-Türkçülük

Avrupa’da somut olarak ortaya çıkan ve kıtada birçok siyasi değişime neden olan milliyetçilik akımı, Jön Türkler ile yavaş yavaş Osmanlı’ya gelmiş ve adından yavaş yavaş bahsetmiştir. Tabii milliyetçiliği kabul etmek ve benimsemek Osmanlı toplumu için çok geç yıllara dayanmıştır. Milliyetçilik fikri oluşturulana kadar başka fikirler denenmiş ve bunların aslında imparatorluğu kurtarmasından ziyade, bu süreçte asıl önemli olan fikir akımının ortaya çıkmasını da uzun bir süre engellemiştir. Oysaki imparatorluk can çekişmekte ve bu süreçte kendisi için en yararlı çalışmaların uygulanması gerekmekteyken, deneme yanılma yoluyla yapılan tüm fikirler çöküşe giden yolu kısaltmıştır.

Türkçülük fikri, temel olarak Türk kültürü ve Türk birliğine dayanmakla birlikte, Türklük ülküsüyle imparatorluğun kuruluş yıllarında ki özüne dönmesi gerekliliğini vurgulamaktadır. Tarihte nasıl devlet kurup ayakta kalındıysa, aynı şekilde çalışmalar yapılacak ve Türk dili, tarihi ve özüne de sağlam bir şekilde dayanak oluşturulacaktır. Bu fikir akımının öncüleri; Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, İsmail Gasprinski (Gaspralı) ve Mehmet Emin Yurdakul’dur. Osmanlı son döneminde Harbiyeli öğrenciler (ki bunlar Milli Mücadele ve Cumhuriyet yıllarında ön plana çıkan öğrencilerdi) bu fikri diğer fikirlerden daha olumlu ve mantıklı bulmakla kalmayıp, uygulamaya hayatlarının sonlarına kadar çaba göstermişlerdir.

Örneğin, Mustafa Kemal Atatürk, Türkçülüğü başlatan ve bu alanda önemli çalışmalarıyla topluma öncülük yapan Ziya Gökalp için şu ifadeyi kullanmıştır: “Fikirlerimin babası Ziya Gökalp’tir.” Bunun dışında, dışarıda hayatı özellikle Rus baskısı ve kontrolü altında tam bağımsızlıktan yoksun olan Yusuf Akçura ve İsmail Gaspralı gibi önemli düşünür ve aydınlar da Türklük üzerinde önemli çalışmalar yapmış ve bunu da başta imparatorluk olmak üzere diğer Türk dünyasına benimsetmeye oldukça gayret etmiştir.

Tanzimat’tan beri Osmanlı’da edebiyat oldukça önem kazanmış ve Mehmet Emin Yurdakul başta olmak üzere birçok aydın, Türklük ve Türkçülük hakkında çok fazla eser yayınlamışlardır. Şiirler, makaleler ve denemeler aracılığıyla bu fikir akımlarını topluma yayma çabası içinde olmuşlardır. Bu fikir akımlarından en çok benimsenen ve uygulanmaya çaba gösterilen fikir akımı Türkçülüktür. Ne yazık ki Türkçülük fikriyatı, Osmanlı’da yeterli bir şekilde kavranılmamış ve imparatorluğu kurtarmaya geç kalınmıştır.

Ancak, imparatorluğun son döneminde verilen milli mücadelenin ardından (1919-1923) Cumhuriyet döneminde yapılan tüm çalışmaların temellerinin atılmasına vesile olarak bu fikir akımının cumhuriyet döneminde çok geniş bir biçimde uygulandığını görüyoruz. Bu süreç, yalnızca siyasi değişimlerle sınırlı kalmayıp, sosyal ve kültürel alanlarda da derin etkiler yaratmıştır.

Türk Dil ve Tarih Kurumu’nun kurulması, Latin harflerinin Türkçeye uyarlanması, TBMM’nin açılması, Kabotaj Kanunu gibi birçok yenilik, Atatürk’ün çok fazla Türklük ile ilgili sözleriyle bu süreci desteklemiştir. Bu geliştirmeler, ulusun kimliğini ve kültürel mirasını yeniden canlandırmaya yönelik bir çabayı temsil etmektedir. Yeni bir harf sistemi, eğitimde köklü değişikliklere yol açarak, okuma yazma oranını artırmış ve halk arasında daha geniş bir iletişim ağı oluşturmuştur.

Aynı zamanda, bu fikir akımları, Osmanlı’nın son dönemine damga vuran ve toplumsal düşünceyi şekillendiren çeşitli akımların Cumhuriyet dönemiyle birlikte yeniden değerlendirilmesine de imkân tanımıştır. Osmanlı’nın yıkılmasını önleyemese de, Cumhuriyet ile birlikte bu fikir akımlarından yararlanılmıştır.Türk milletinin ortak bilinci güçlendirilmiştir.

Böylece, bireyler arasında ortak bir anlayış ve bağlılık duygusu geliştirilmiş, toplumun her kesimine hitap edecek bir milli bilincin temelleri atılmıştır. Milliyetçilik düşüncesi, bu dönemde sadece bir siyasi hareket olarak değil, aynı zamanda kültürel bir dönüşüm olarak da kendini göstermiştir. Eğitimden sanata, bilimden günlük hayata kadar birçok alanda bu akımların izleri görülmektedir.

Sonuç olarak, Cumhuriyet döneminin bu fikir akımları ışığında, Türk toplumunun kendi kimliğini bulma ve geliştirme sürecinin hızlandığını söylemek mümkündür.

Kitapla kalın, Bilgiyle kalın.


YUNUS EMRE'NİN KALEMİ sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

yunusemreninkalemi tarafından yayımlandı

Merhaba.Ben Yunus Emre. Burada tarihin çeşitli alan, şahıs ve olaylarından oluşan makalelerimi ve denemelerimi paylaşacağım. Ayrıca YKS düzeyinde tarih ve diğer alanlarda çalışmanın nasıl yapılacağı ile ilgili de bilgiler olacaktır. Sizlerin de görüş ve önerilerine açığım

Yunus Emre'nin Kalemine Hoş Geldiniz.