Gökbilimi: İnsanoğlunun Doğa ile İlişkisi

Astronomi gökbilimi demektir. İnsanoğlu doğada iş yaparken, geçinmeye çalışırken bir gözü sürekli yiyecek peşindeyken bir gözü de sürekli gökleri takip etmiştir. İnsanların her zaman içerisinde bir merak duygusu ve öğrenme arzusu yer almıştır. Bu yüzden sürekli gözleriyle bir sağa bir sola bakarak etrafında, yerde ve gökte olağandışı bir olay görmesi durumunda hemen derin bir inceleme içerisinde kendini bulmuştur. Doğada sadece merak duygusuyla hareket etmenin yanında kendisi için de ihtiyacını görüp bu duruma göre hazırlık yapmak üzere bu doğa olaylarıyla yakından ilgilenip bunlar üzerine planlarını yapmışlardır. Sıklıkla göklerdeki değişimleri izleyerek, mevsimlerin döngüsünü anlamaya çalışmış ve bu döngüler üzerinden yaşamlarını sürdürebilmek amacıyla tarımsal takvimler oluşturmuşlardır. İnsanoğlu ilk başlarda ağaç kovuklarında ve mağaralarda yaşarken dışarı çıkmak ve çevredeki imkanlardan yararlanmak için (avcılık ve toplayıcılık gibi) etrafın kontrolü ile doğayı da takip etmiştir. Yağmur, kar, sel gibi doğa olaylarına da dikkat etmişlerdir; bu olayların zamanlaması, avlanma ve hasat dönemlerini doğrudan etkiliyordu. İlk toplumların her zaman su kenarlarında kurulmasıyla birlikte insanlar yaşamlarını toprağa bağlı bir hayat sürmeye başlamışlardır. Bu nedenle tarımsal hayata geçmişler ve hayvancılık işleriyle de uğraşmaları kolay olmuş ve doğaya bağlılıklarını en aza indirip daha fazla kendi emekleri üzerinde yaşam sürmeye başlamışlardır. Tarımın sağladığı verimlilik, toplumların büyüyüp gelişmesine olanak tanırken, aynı zamanda bu genişleyen toplumların doğa ile olan bağlantılarının nasıl sürdürüleceği sorusunu da gündeme getirmiştir. Her şey iyi giderken zaman içerisinde tanışacakları birkaç olumsuz durumlar meydana gelmesi de gecikmemiştir. Örneğin kış mevsiminin gelmesi ile yağmurların artması veya fırtınaların çokluğunun su kanalları ve dereleri, gölleri, nehirleri taşırması toplumsal alanlarını baştan aşağı etkilemiştir. İnsanlar bu doğal felaketlerin getirebileceği zararların farkında olarak tedbirler almayı öğrenmiş ve ağaçlar veya taşlar ile barınaklarını güçlendirme yollarına başvurmuşlardır. Örneğin suya yakın alanlardaki barınma alanlarının ya da tarım arazilerinin sular altında kalmaları insanoğlunu oldukça etkilemiştir. Bunların önüne geçmek için yine başını göklere çeviren insanoğlunun en önemli sorusu bu yağmurların nasıl oluştuğu ve bu oluşuma sebep olan gelişmelerin neler olduğunu çözmek ve buna uygun bir şekilde tedbir almaya çalışmak noktasında çok fazla emek harcamışlardır. Bunu çözmek veya belirli altyapısını öğrenip ona göre davranmak kolay olmasa da insanoğlu pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da deneme yanılma ve bazen de bekleme yoluna başvurmuştur. Mısır medeniyetinde Nil Nehri’nin taşmasını hesaplamak ve bunun toplumsal yaşamını etkilemesine izin vermemek üzerine yoğun bir çalışma yapan Mısır toplumu daha önce de birçok kez göklerle ilgili deneme-gözlemleme yaptıkları için hayatlarının ve göklerin merkezine hep güneşi koymuştur. Güneşi adeta bir tanrı olarak görüp sürekli takip etmişlerdir; bu nedenle, tarımsal faaliyetlerini ve dini törenlerini güneşin döngüsüne göre planlamışlardır. Ki bu tanrının ismi de RA’dır. Mısır toplumu göklerin hareketinde güneşi her zaman merkeze aldıkları için yağmur, fırtına gibi olayların oluşumunda güneşin hareketleri, yaydığı ısı ve ışığın yoğunluğuna göre tahminlerde bulunmuşlardır. Bu çalışmaların ardından daha sistemli ve toplumun bunu kolayca takip edip ona göre hareket edeceği bir çalışma yapmışlar ve bilinen ilk güneş takvimini icat etmişlerdir (365 gün). Bu güneş takvimini günümüzde insanlar hala kullanmaktadır; bu, insanoğlunun zaman ve mevsim anlayışının temellerinden biri olmuştur. Bir başka örnek ise Mezopotamya’da bulunan Sümer Medeniyeti tarafından verilebilir. Bu medeniyet de diğerleri gibi su kenarlarında kurulmuş ve hayatlarını bunun üzerine kurmuşlardır; bu sayede tarımsal faaliyetleri zenginleşmiştir ve toplumsal yapı güçlenmiştir. Bereketli hilal adını verdikleri coğrafyada ortaya çıkan Sümerler Fırat ve Dicle Irmağı’ndan yararlanıyorlardı. Sümerlerin de ihtiyaçları yağmur, fırtına gibi birçok doğal yaşama karşı kendilerini koruma ve tedbir alma ile ilgili pek önemli çalışmaları vardır. Bunların en önemlileri ise Ziggurat ismini verdikleri tapınaklarıdır. Bu tapınakların en alt katında kıtlık, felaket veya savaş zamanlarında kullanmak üzere tarım ürünlerini depolayacakları bir ambar olarak kullanıyorlardı; ayrıca, bu yapıların dini ve astronomik açıdan da önemli bir fonksiyonu vardı. Asıl önemlisi ise son katını bir rasathane (gözlemevi) olarak kullanıp burada toplumun önemli isimleri hava karardığında ayın hareketlerini inceleyip mevsimler ya da doğa olaylarını ayın durumuna, hareketine ve ışığına göre tahmin edip buna göre planlamalar yapıyorlardı. Daha sonra bunu tüm halka benimsetip uygulamalarını kolaylaştırmak için ay takvimini icat etmişlerdir (354 gün). Bu takvim türü de birçok toplumda hala kullanılmaktadır; bu, tarih boyunca insanlar arasındaki bilgi paylaşımının ve bilimsel gelişmelerin yayılmasında önemli bir zemin oluşturmuştur. Tabii bu takvim örneklerini daha da çoğaltabiliriz. Hemen hemen dünyanın her coğrafyasında insanoğlu sürekli gökbilimi ile ilgilenmiş ve merak duygusunu tatmin etmeye uğraşmıştır. Orta Asya Türkleri On İki Hayvanlı Türk Takvimi, Roma İmparatorluğu’nun icat ettiği ve uzun süre olarak Batı toplumlarının kullandığı Jülyen Takvimi ve Amerika’nın yerlileri Mayaların kullandığı Uzun Hesap isimli özel takvimleri gibi takvimler söylenebilir; bu takvimler, zamanın izlenmesinin yanı sıra toplumların kültürel ve ekonomik gelişimlerini de etkileyen önemli araçlar olmuştur.

Tabii insanoğlu bugüne kadar gökbilimiyle uğraşmış, fal bakmak, burç yorumu yapmak gibi temel çalışmaların yanında 20. yüzyılın ortalarından beri (1960) Amerika ve Rusya gibi gelişmiş ekonomilerin soğuk savaş zamanlarından itibaren uzay yolculukları konusunda da yoğun çaba göstermişlerdir. Bu dönemde, uzay teknolojilerinin gelişimi, insanlığın keşif anlayışını köklü bir şekilde değiştirmiştir; böylece, uzaya yapılan ilk yolculuklar, herkesin hayal gücünü zorlamaya başlamıştır. Radyo, telefon ve internet gibi çağımızın önemli kitle iletişim araçlarında gökbiliminin çok fazla çalışmasına emek harcanmıştır. Bu iletişim araçları, aynı zamanda insanların uzaya olan ilgisini artırmış ve bilimsel çalışmalara olan katılımı teşvik etmiştir. Türkiye’de ekonomik ve teknik durumundan dolayı biraz gecikmişse de 2024 yılında uzaya gidip çalışmalara başladığını biliyoruz. Ülkemiz, uzay araştırmalarına yönelik yatırımlarını artırdıkça, bilim insanlarımız ve mühendislerimiz uluslararası projelerde daha aktif bir rol alacaklardır. Bu çalışmalar zaman içerisinde daha da gelişip ülkemiz de uzay konusunda adından sıkça söz ettiren bir ülke haline geleceğinden şüphem yoktur. Gelecekte, uzayda varlık göstermek, sadece bir hayal değil, aynı zamanda ulusal bir hedef olmuştur. Kitapla kalın, bilgiyle kalın.


YUNUS EMRE'NİN KALEMİ sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

yunusemreninkalemi tarafından yayımlandı

Merhaba.Ben Yunus Emre. Burada tarihin çeşitli alan, şahıs ve olaylarından oluşan makalelerimi ve denemelerimi paylaşacağım. Ayrıca YKS düzeyinde tarih ve diğer alanlarda çalışmanın nasıl yapılacağı ile ilgili de bilgiler olacaktır. Sizlerin de görüş ve önerilerine açığım

Yunus Emre'nin Kalemine Hoş Geldiniz.