Kavimler Göçü ve Türklerin Tarihteki Yeri

Orta Asya bozkırında yaşayan Türkler, yaşamlarında göçebe bir hayat tarzı benimsemiş ve bu yaşam tarzı, onların doğayla olan derin bağlantılarını ve hayvanlara olan bağlılıklarını pekiştirmiştir. Türkler, hayvancılıkla geçimlerini sağlamışlar ve buna bağlı olarak otlak arayışları sebebiyle yazlık ve kışlaklar arasında mekik dokumuşlardır. Doğanın sunduğu fırsatları değerlendiren bu topluluk, çevrelerindeki kaynakları akıllıca kullanarak hem hayvanlarını beslemiş hem de yaşam alanlarını etkili bir şekilde dönüştürmüşlerdir. Bulundukları coğrafya sebebiyle Çin ile zaman zaman ticari ilişkiler kurmuş olsalar da genel olarak İpek Yolu hâkimiyeti ile bağımsızlık yolunda önemli savaşlarda da bulunmuşlardır. Türklerin hayvancılıkları güçlü olsa da, tarımla uğraşmadıkları için gıdaların temininde Çin’den takas usulünü kullanmışlardır; bu durum, Türklerin tarımsal üretim eksikliğini gidermelerine olanak tanımıştır. Çin tarım ürünü verirken Türkler ise hayvansal gıda vermiştir; bu iki toplum arasındaki ticari ilişki, karşılıklı faydaya dayalı olarak zamanla gelişmiştir. Zaman içerisinde Türkler devlet kurmuş ve Çin ile birçok sebeple savaşlar yapmış, birçok savaşta da başarılı olmuştur. Ancak Çin’in bazı politikaları ve çeşitli entrikalarının da etkisiyle kurulan Türk devleti kısa süre içinde yıkılmıştır. (Asya Hun Devleti) Bu olayın ardından devletsiz kalan Türkler, Çin’in siyasi baskısı, salgın hastalıkların artması, kuraklık, otlak arayışı ve yeni yurtlar arayışı gibi sebeplerle başka coğrafyalara göç etmişlerdir. Bu dalga dalga gerçekleşen göç hareketlerine ‘’Kavimler Göçü’’ denilmektedir. Bu göçler sırasında Türkler, karşılarına çıkan diğer kavimlerle savaşmış, yıkmış ya da istikametleri yönünde ilerletmişlerdir. Bu göç dalgası özellikle batı yönlü olmuş ve Karadeniz, Anadolu, Balkan ve Avrupa bölgesinde yaşanmıştır. Bu göçler sırasında dönemin en büyük gücü olan Roma İmparatorluğu topraklarının istila edilmesine ve büyük siyasi yapının ikiye ayrılmasına sebep olmuştur. (375) Avrupa’da oluşan otorite boşluğu nedeniyle yeni siyasi teşebbüsler ortaya çıkmıştır; bu durum da Türklerin yalnızca askeri güçleri ile değil, aynı zamanda stratejik hamleleri ile de tarihin seyrini değiştirmelerine fırsat vermiştir. Göç sırasında batıya ilerleyen Türkler, hem kendilerinin hem de karşılaştıkları kavimleri göç ettirmelerinden dolayı Avrupa’nın etnik ve kültürel yapılarının değişmesine ve daha da zenginleşmesine sebep olmuşlardır. Türk kültürü Avrupa’da yakından tanınmıştır; Türklerin özellikle hayvancılık ve buna bağlı olarak savaşçılık özelliklerinden yararlanmaya başlayan Avrupa’da, bugün bu tarihi mirasın izleri görülmektedir. Özellikle Doğu Avrupa ve Balkanlarda yer alan devletlerin kökenlerinde Türklere ait kalıntıları görmek mümkündür. Tabii bu göçlerde Türkler, çeşitli coğrafyalara yayıldıkları ve gittikleri yerlerde yaşayan toplumları etki altına almalarından dolayı dünya tarihinin büyük çoğunluğunda Türklerin izleri bulunmaktadır. Bu etkileşimin izleri, mimariden sanata, dilden geleneklere kadar birçok alanda kendini göstermektedir; Türklerin sanatsal mirası, sadece kendi coğrafyalarında değil, aynı zamanda göç ettikleri bölgelerde de derin izler bırakmıştır. Bunları araştırmak üzere Fransa, Almanya, Avusturya, Macaristan gibi ülkelerin akademik eğitim kurumlarında Türkoloji bölümü okutulmaktadır; bu bölümler, Türk kültürünün derinliklerini ve evrensel değerlerini anlatmak için akademik çalışma yapmaya devam etmektedir. Türk tarihi son yıllarda bu bölümlerde önemli çalışmalara imza atmıştır; bu çalışmalar, Türklerin geçmişteki etkilerini anlamak için son derece değerlidir. Yine son zamanlarda Macaristan devlet başkanının Attila ile ilgili söylemi, bu düşüncelerimi doğrular niteliktedir. (Attila; Kavimler Göçü sonrasında kurulan Avrupa Hun Devletinin en başarılı hükümdarıdır.) Başka bir örnek vermek gerekirse, Almanlara ait Attila’nın anlatıldığı ‘’Nibelungen Destanı’’ söylenebilir; bu eser, Türklerin tarihsel figürlerinin Avrupa edebiyatına olan etkisini gözler önüne serer. Geçmişi kazıdıkça bir yerlerden Türk ve Türk’e ait bir kalıntıya ulaşmak mümkündür; bu da Türk milletinin tarihsel derinliğini ve sürekliliğini gözler önüne serer. Bu köklü milletin bir ferdi olmaktan gurur duymaktayım; atalarımın mirasına sahip çıkmak, bu kültürü yaşatmak ve geleceğe taşımak benim için bir sorumluluktur. Bizlere düşen bu köklü kültürümüze sahip çıkmak ve onun her parçasını öğrenmek gerekmektedir; zira tarih, geçmiş ile bugün arasında bir köprü kurmamıza yardımcı olur. Kitapla kalın, bilgiyle kalın.


YUNUS EMRE'NİN KALEMİ sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

yunusemreninkalemi tarafından yayımlandı

Merhaba.Ben Yunus Emre. Burada tarihin çeşitli alan, şahıs ve olaylarından oluşan makalelerimi ve denemelerimi paylaşacağım. Ayrıca YKS düzeyinde tarih ve diğer alanlarda çalışmanın nasıl yapılacağı ile ilgili de bilgiler olacaktır. Sizlerin de görüş ve önerilerine açığım

Yunus Emre'nin Kalemine Hoş Geldiniz.