Balkanların Türkleşmesi: Tarih ve Kültür

İskan basit olarak yerleştirmek anlamına gelir. Osmanlı devletinde yaygın olarak görülen bu siyaset, yeni fethedilen bölgeleri Türkleştirmek için kullanılmaktaydı. Osmanlı’da gaza ve cihad politikası ile cihan hakimiyeti sürekli batıya, yani Türk-İslam topraklarının dışına yayılan bir fetih hareketine sebep olmaktaydı. Kuruluş yıllarında Bulgarlar, Sırplar, Bizans ve diğer haçlı ordularına karşı yapılan bu fetih hareketleri tamamen başarılı olmuş ve Türkler, önce Rumeli ardından Balkanlara ulaşarak bu coğrafyada hüküm sürmüştür. Bundan sonraki plan, bu coğrafyalarda kalıcılığı sağlamak için izlenecek olan stratejilerdi. Burada akıllıca hareket edilmeliydi. Bu stratejilerden ilki: İskandır. Yani hakim olunan bölgeye Türkleri yaymak ve o bölgede Türklerin de yaşamasını sağlamak. Bu kapsamda, Osmanlı yönetimi yeni gelen Türk ailelerine toprak tahsis ederek, onların bu yeni yerleşim alanlarında kök salmalarını sağlamaya çalışmıştır. Bu bölgelerde bulunan topraklar göçebe Türklere verilmiş, bir süre vergiden muaf tutulmuş olmaları da teşvik olarak uygulanmaya çalışılmıştır. İskan siyasetiyle yeni fethedilen topraklar hızlı bir şekilde Türkleşmiştir. Diğer strateji ise istimalettir. Bu kavram, günümüz Türkçesinde hoşgörü anlamına gelmektedir ve Osmanlı’nın fethettiği bölgelerde farklı kültürlerin bir arada yaşamasına olanak tanımıştır. İskan siyasetinin uygulandığı bölgeler artık kültürel zenginliklere sahip bölgeler haline gelmiş ve bu zenginliği korumak için barış içerisinde yaşanabilmesi sağlanmaya çalışılmıştır. Ayrıca, hoşgörü politikaları sayesinde yerel halkın da bu yeni düzene adapte olmasına yardımcı olunmuş, böylece bölgelerin sosyal ve ekonomik yapısı daha da güçlenmiştir. Balkanların Türkleşmesinde bu stratejiler oldukça önemlidir ve dönemin siyasi, kültürel ve sosyal dinamiklerinin anlaşılması açısından kritik bir rol oynamaktadır. Bugün Mustafa Kemal ve ailesine bakıldığında, köklerine gidildiğinde de iskâna tabi tutulan Türk ailelerine dayandığı görülmektedir. Bu durum, Osmanlı’nın iskân politikalarının sadece toprak kazanımıyla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda Türk kimliğinin ve kültürünün geleceğini de şekillendirdiğini göstermektedir.

Bugün insanların bol keseden attıkları kahvehane dedikodularından biri de Balkan coğrafyasının Türklüğünden şüphe edilmesi, hatta doğrudan Türk olmadığı söylentisidir. Bu durum kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır ve tarihsel gerçekliklerle çelişmektedir. Yeri gelmişken bir örnek verelim; Osmanlı Balkanlara yayıldığı tarih, İstanbul’un hâkimiyet altına alınmasından öncesine, yani 14. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Örneğin geniş ölçüde Bulgaristan ve çevresine hakimiyet 1389 yılında yapılan I. Kosova Savaşı’na dayanmıştır. Bu savaş, Osmanlıların bölgedeki gücünü pekiştirmiş ve Türklerin Balkanlar’daki varlığını kalıcı hale getirmiştir. Bir başka örnek de Selanik ve çevresi, 1430’lu yıllarda Osmanlı hakimiyetine girmiştir; bu, Türk kültürünün ve etkisinin bölgeye ne denli derinlemesine yerleştiğini göstermektedir. Bu örneklerden de anlaşıldığı üzere, Osmanlı’nın Balkanlar üzerindeki etkisi İstanbul’dan çok önceye dayanır ve birçok tarihi olayla desteklenmiştir. Bunun yanı sıra, Balkan toplumları ile Türk kültürü arasındaki etkileşim, sanat, mimari ve gündelik yaşamda belirgin bir biçimde kendini göstermektedir. Neyse, daha fazla detaya inmeye gerek yoktur.

Balkanlarda yaşayan ya da oradan Anadolu’ya çeşitli sebeplerle göç etmiş kimseler için bu algı yapılmazken sadece Mustafa Kemal için konuşulması da oldukça manidardır. Anne tarafından da baba tarafından da geldiği, göç ettiği yerler bilinmekte ve kayıt altında tutulmaktadır. Özellikle, tarih boyunca Osmanlı İmparatorluğu’nun çok kültürlü yapısı içerisinde Balkanlar, farklı etnik grupların ve kültürel değerlerin harmanlandığı bir coğrafya olmuştur. Bu bağlamda, Mustafa Kemal’in köklerinin takip edilmesi, hem bireysel anlamda hem de toplumsal hafıza açısından önem taşımaktadır. Anne tarafının Yörük olduğu, baba tarafının da Aydın Söke dolaylarından geldiği bilinmektedir. Bu bilgilere en basit olarak Falih Rıfkı Atay’ın eserlerinden ulaşabilirsiniz. Okuma zahmetinde bulunulduğu takdirde bunlar öğrenilebilmektedir; ayrıca, bu eserlerde yer alan detaylar, Anadolu’nun sosyal yapısına dair daha geniş bir perspektif sunarak, dönemin insanlarının yaşamlarına ışık tutmaktadır.

İskan siyaseti ile Balkanlar 1300’lü yıllardan itibaren Türkleşmeye başlamış ve bugün o coğrafyayı gezdiğinizde hâlâ Türklere, Türk kültürüne ait pek çok ize rastlarsınız. Bu süreç, sadece yüzeysel bir etkileşim değil, aynı zamanda derin sosyal ve kültürel bağların da oluşmasına zemin hazırlamıştır. Balkanların tarihsel çeşitliliği ve zengin kültürel dokusu, bu bölgede yaşayan halkların birbirleriyle etkileşimini artırmış, farklı geleneklerin bir araya gelmesine olanak tanımıştır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir husus var. Amacımız gerçekten öğrenmek mi? Yoksa önceleri duyduğumuz kahvehane dedikodularıyla karşımızdakilere baskı yapacağımız laklak sohbeti mi? Bu sorular, aklımızda sürekli dönmeli ve tartışmalarımızı derinleştirmek için bir temel oluşturmalıdır; aksi takdirde yüzeysel kalıp tarihsel bağlamı tam anlamayabiliriz.

Kitapla kalın, bilgiyle kalın…


YUNUS EMRE'NİN KALEMİ sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

yunusemreninkalemi tarafından yayımlandı

Merhaba.Ben Yunus Emre. Burada tarihin çeşitli alan, şahıs ve olaylarından oluşan makalelerimi ve denemelerimi paylaşacağım. Ayrıca YKS düzeyinde tarih ve diğer alanlarda çalışmanın nasıl yapılacağı ile ilgili de bilgiler olacaktır. Sizlerin de görüş ve önerilerine açığım

Yunus Emre'nin Kalemine Hoş Geldiniz.